15 Mayıs 2012 Salı

Babil'in Asma Bahçeleri

Babil'in Asma Bahçeleri, MÖ 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise MÖ 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur Kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.
Bahçeler, Nebukadnezar'ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis'i neşelendirmek için yapılmıştır. Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebukadnezar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya'nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.
Yunan coğrafyacı Strabon'un MÖ 1. yüzyıldaki tanımlamasına göre bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat Nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.
Yunan tarihçi Diodorus'a göre ise bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte, 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.
İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir özellikle Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil'i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, 5. ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.


13 Mayıs 2012 Pazar


Kral Mausolos'un babası Hekataios'un mezarı bilgileri resimleri

Kral Mausolos'un babası Hekataios'un mezarı bilgileri resimleri

Muğla'da, yedi aydır Muğla Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin takip ettiği kaçak kazı operasyonunda, Kral Mausolos'un babası Hekataios'un mezarı ele geçirildi.

Jandarma ve polis ekiplerince Milas'ta düzenlenen operasyonda arkeoloji tarihi açısından son 100 yılın en önemli tarihi eserleri olarak gösterilen 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahdin bulundu. Tarihi eser kaçakçılarının 2 metre kalınlığındaki mermerleri delerek açtığı 10 metre uzunluğunda 80 santimetre genişliğindeki tünel polis ve jandarma ekiplerini şaşırttı.

Muğla'nın Milas ilçesinde jandarma ve polis ekiplerince düzenlenen operasyonda, Zeus Tapınağı'nın üzerindeki Menandros Anıtı'nın alt kısmındaki noktaya denk gelen ve 2 bin 400 yıllık olduğu düşünülen mezar odası ortaya çıkarıldı.

Bodrum'daki Mausoleus'un (Mozoles) babasına ait olduğu düşündüklerini belirtilen mezar olduğu yerin 10 metre altındaki noktaya Anadolu Ajansı ekibi, Milas Müze Müdürlüğü Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Kazıları Genel Koordinatörü Arkeolog Halil Eskici ile birlikte ulaştı.

Halat ve merdiven yardımı ile tarihi eserlerin olduğu mezar odasına yaklaşık yarım saatte ulaşan AA ekibi, tarihi eser kaçakçılarının mezar odası ve duvarlardaki resimlere verdiği tahribatı yakından görüntüledi. Lahdin üzerindeki kabartmalarda M.Ö 4. yüzyılın ilk yarısına ait “Aslan Avı” sahnesi yer alıyor.



BİLGİLERİ DEĞİŞTİRECEK GELİŞME
Arkeolog Eskici, bulunan tarihi eserlerin arkeoloji tarihi açısından son 100 yılın en önemli tarihi eserlerinden birisi olduğuna işaret ederek, “Bulunan eser, Hekatomnos sülalesinden çok önemli bir kişiye ait olup arkeolojik anlamda bazı bilgileri değiştirebilecek niteliktedir. Mezar odasının çevresindeki foseptik çukurundan sızan atık sular bin 2400 yıllık duvar resimleri ve mezar odasına zarar vermiş. Bu zararı ortadan kaldırmak için çalışmalara başlandı. Öncelikle, duvar resimlerinin kurtarılması planlanmaktadır.” dedi.

10 METRELİK TÜNEL
Tarihi eser kaçakçılarının mezar odasının bulunduğu noktaya ulaşmak için 2 metre kalınlığındaki mermerleri özel ekipmanlarla deldiklerine işaret eden Eskici, “Zanlılar, yerin altındaki mezar odasına ulaşmak için ise mermerleri delerek 80 santimetre genişliğinde ve 10 metre uzunluğunda bir tünel kazmışlar.

Mezara ulaşınca, ilk olarak mezarın odasında ve lahit içinde yer alan mezar hediyelerini almışlar. Bu eserler henüz ele geçirilemedi. Daha sonra, mezar odasının çevresinde başka odalar aramak için yeni tüneller açarak mezar odasını tahrip etmişler. Tarihi eser kaçakçıları yaklaşık 1 yıl boyunca geceleri bölgede çalışmışlar. Zanlılar, mezar odasındaki lahdi pazarlamaya çalıştıkları esnada güvenlik güçlerince yakalanmışlar.” diye konuştu.Zanlıların kazdığı tünel ve mezarda inceleme yapan polis ve jandarma ekipleri şaşkınlıklarını gizlemeyemedi.



MAUSOLEUS
Bodrum Müze Müdürlüğü kayıtlarında, M.Ö. 4 yüzyılda yaşadığı yer alan Pers Valisi Maussollos, yetkileri fazla olduğu için Karia bölgesinde kral gibi davranmış, kendi döneminde Bodrum Antik Tiyatro'yu yaptırmış, kendi adına Halikarnas Mozelesi'nin yapımını başlatmış, birçok kamusal alan ve surlar yaptırmış. Maussollos, döneminde Karia bölgesi en büyük sınırlarına ulaşmış.





iskenderiye feneri

İskenderiye Feneri
(Dünyanın Yedi Harikası)
İskenderiye Feneri
İskenderiye Feneri, görkem olsun, şöhret olsun diye yapılmamış, hakikaten kullanılan tek harikamız. Mısır’daki İskenderiye Limanı’nın karşısındaki Pharos Adası’na yapılan fener, denizciler için sağ salim eve dönmek, mimarlar için dünyanın en yüksek yapısı, bilimadamları için ise ışığı 70 kilometre öteye taşıyabilen gizemli bir ayna anlamlarını taşıyordu.

Büyük İskender öldükten sonra Mısır’ın hakimiyeti İskender’in komutanı Ptolemy Batlamyus Soter’e geçmişti. Batlamyus olarak anılan devlet, Yunanlılar ile yakın ilişki halindeydi ve deniz ticareti yapılıyordu, bu nedenle bir deniz feneri yapılması zorunluydu.Fener, milattan önce 285-246 arasında yapılmış ve iki kral görmüş. Şimdiye kadar yapılmış en yüksek deniz feneri olan 135 metrelik binanın tunç aynası geceleri 70, gündüzleri 35 kilometre uzaklıktan görülebiliyormuş. Önce ayna kırılmış, sonra 356’daki depremde üst kısmı yıkılmış. 1302’de ve 1323’de yaşanan iki depremde orta kısmı da yıkılmış ve 1500’lerde tamamen yokolmuş. Üstünde olduğu adadan dolayı Pharos olarak anılan fener sayesinde İspanyolca, Fransızca ve İtalyancada deniz fenerine Pharos denir. Deniz fenerlerinin tasarımı o günden beri hâlâ değişmemiştir.
Tehlikeli kıyı şeridi boyunca gemicileri yönlendirmek amacı ile İskenderiye kenti kıyısındaki Faros (Pharos) adasında yapılmıştır.Proje Büyük İskender’in komutanları Ptolemy Soter zamanında M.Ö 290 yılları sonunda başlamış, ölümünden sonra oğlunun hükümdarlığı zamanında bitirilmiştir. Şehrin batı limanında bulunan fener yaklaşık 166 m. yüksekliğindedir. Sadece harikaların değil bugüne kadar yapılmış fenerlerin de en yükseğidir. Gemicilik için güvenli bir ortam sağlamak isteyen Yunanlı tüccar Sostratus tarafından finanse edilmiştir. Fener’in en gizemli yanı, gündüzleri bile güneş ışığını denize yansıtmak amacı ile tasarlanmış cilalı bronz aynalarıydı. Geceleri ise aynaların önünde ateşler yakılıyor, böylece aynanın yansıttığı ışık gece yaklaşık 50 km. mesafeden görülebiliyordu. Yapı bir dizi depreme kadar bozulmadan kaldı. Fakat depremler ve doğal şartlar sonunda çöktü. Üst kısmı 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302′de başka bir depremde çöktü. En sonunda 1480 yılında Memlük Sultanı Kait-bay tarafından fenerin olduğu yere yapılan bir kalede malzemeleri kullanılmak üzere tamamen yıkıldı.
Rodos Heykeli
(Dünyanın Yedi Harikası)
Rodos Heykeli
Güneş Tanrısı Helios’un tunçtan yapılma dev heykeliydi ve Rodos limanının ağzında bulunuyordu; Ama çoğu kez sanıldığı gibi heykelin bacakları arasından gemiler geçmiyordu. Heykel yaklaşık 32 m yüksekliğindeydi ve İÖ.304′teki başarısız Rodos kuşatmasından kalma tunç gereç ve silahların eritilmesiyle yapılmıştı. Rodos Heykeli, İÖ.280′den 255′e kadar, gemicilere karayı gösteren bir işaret görevi gördü ve daha sonra adayı sarsan bir deprem sonucu yıkıldı.

Rodosluların Rodos limanının girişine diktikleri bu heykel söylenenlere göre o kadar büyüktü ki, ayaklarının biri limanın bir girişine, diğeriyse diğer girişine basıyordu. Böylece limana girmek isteyen gemiler bu ayakların altından geçiyordu. Tanrı Zeus’u temsil eden bu bronz heykelin boyu 30 metreyi buluyordu. 224 yılında bir depremle yıkıldığı sanılan heykelin elindeki meşaleyi yakmak için ayaklarının içinden başlayan bir merdivenle yukarı kadar çıkılabiliyordu.

Rodos’un ilk sakinleri olan Dor’lar, Argos’tan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan Helios’a taparlardı. Dor’lar Rodos’ta en parlak devrini M.Ö. 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. Mısır ve Fenike’nin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler.

Dor’lar, Makedonya Kralı Demetrios’la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, zafer anıtı olarak ve ilahları Helios’a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar. M.Ö.281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bu haliyle Newyork limanındaki Hürriyet Heykeli’ni andırıyordu.

Rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. Bu nedenle her yıl “Helicia” denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı. İnanışlarına göre, Helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.

Rodos heykeli ancak 50 yıl ayakta kalabilmiş ve M.Ö. 223 yılında bir depremde yıkılmıştır. Rodos Kolossosu da denilen bu anıtın heykeltıraşı Lindos’lu Khares’ti. Lindos, Rodos adasının üç büyük kasabasından biridir.

11 Mayıs 2012 Cuma

artemis tapınağı

ZEUS TAPINAĞI

BABİLİN ASMA BAHÇELERİ


BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ

Bahçenin, kralın sarayına yakın olduğu tahmin edilerek, antik Babil öreni yakınlarında kazılar yapıldı, bulunan su kanalları ve duvar yıkıntıları Bahçe'ye ait olabilir. Babil'in Asma Bahçelerini gören ve bilen yok ama görkemi hala sürüyor ve belki Irak'ta birgün yeniden sağlıklı kazılar yapılabilirse daha güvenli veriler elde edilebilir.

"Bahçenin yamacına yaklaştığınızda, yapının kat kat yükseldiğini görüyorsunuz... Dev bitki yığınları, büyük ve kalın ağaçlar öylesine cazibeli ki, bakanları büyülüyor. Nehirden gelen bol suyu aletler yükseltiyor ve dışarıdan bunları göremiyorsunuz." (Tarihçi Diodorus Siculus)




Meyveler ve çiçekler, şelaleler, yapının katlarından taşan bahçeler, egzotik hayvanlar... İşte Babil'in Asma Bahçeleri'ni görenlerin aklında kalanlar bunlardı. Eğer Eski Yunan'ın tarihçileri ve ozanları olmasaydı, kimse böyle bir mucizeden haberdar olmayacaktı.

Nabukadnezar kendisi, çivi alfabesiyle bir taş tablet üzerine yazılı olarak günümüze gelen bir metinde sürdürdüğü inşaat faaliyetinden söz etmektedir. Buraya yalnızca surlardan söz etmekle yetinmemekte, ayrıca şu bilgileri de vermektedir.

"Pişirilmiş tuğlaları bir dal biçiminde şekillendirdim ve kraliyet mekanı olarak kendim için Babil'in surları arasınsa yüksekterek büyük, basamaklı bir "kumu" yapısı inşa ettim"

Bu kumu yapısının tam olarak ne olduğunu Nabukadnezar'ın yazıtı elbette anlatmıyor. Fakat yine de Nabukkadnezar'ın burada sayın bitişiğindeki bir bahçeden söz ediyor olması mümkündür. Eski oryantal sarayların çoğunun yanında kraliyet odalar ile doğrudan bir girişle bağlantılı olan ve hükümdarın rahatsız edilmeden dinlenebileceği bir park bulunurdu. Bu tür bahçeler için kullanılan sözcük Yunancaya ve böylece Almancaya da Doğu'dan geçmiştir.

Nabukadnezar'ın "kraliyet mekanı", gerçekten de sarayın yanında yer alan bu tür küçük bir cennet olmuş olabilir. -fakat bu bir bahçe miydi? Ve tam olarak nerdeydi.?"

Belki bu soruların bir yanıtı, kente ait elimizde olan en eski iki tasviri de bulabiliriz. Bunlar Babil'de bulunan eski bir metin ile Yunanlı tarihçi Heredetos'un yaptığı kent tasviridir.

Babil'in en eski tasviri, kentin içinde bulunmuştur. Bu metnin Babil çivi yazısıyla yazılmış çok sayıda kopyası günümüze kadar fakat çivi yazısı metninin Yunan harfleriyle yazılmış bir transkripsiyonunun kırık parçaları da mevcuttur.

Demek ki babil'deki yapılar hakkındaki en eski kaynaklar, asma bahçeler konusundaki sorumuza yanıt vermektedir. Gerçekte bu bahçeler hakkındaki en eski ifadeler , Nabukadnezar'dan ancak iki yüzyıli hatta daha uzun bir zaman sonraki bir dönemden, yani İ.Ö. 4. yüzyıldan kalmadır.

Asmabahçeleri Babil'in yıkıntıları arasında aramanın doğru olup olmadığını kendimize sormamız gerekir. Onları bambaşka yani insanların hayal gücünde aramamız gerekmez mi? Hatta halkın giremediği Babil surlarının üzerinde yüksekte bulunan kraliyet mekanı'nın Yunan yazarların hayal gücünü fazlasıyla harekete geçirmiş olabileceği, akla daha çok yatmıyor mu? Zaten büyük şairi Hemerosta halka kapalı olan ve gerçekten büyüleyici özellikleri olan muhteşem bir sarayın yanında bulunan bir bahçeden söz etmemiş miydi? Çünkü Odysseia'da Phaiaklar kralı Alkinoos'un sarayının yanındaki bu bahçe hakkında şöyle denir:

"Yüksek ağaçlar burada vardı, bereketli yeşillikler içinde, armut, nar ve elma ağaçları, dallarında muhteşem meyvelerle, şahane incirler, ayrıca göz alan bollukta zeytinler.

Hiçbir zaman bitmez ve bozulmaz burada meyveler, yaz kış, tüm yıl boyunca; hayır sürekli burada olgunlaştırır meyveleri.

Armut armut üstüne olgunlaşır, elma elma üstüne, İncir incir üstüne, fakat asma da üzüm üstüne üzüm"

Babil3

Yeri; Fırat'ın doğu kıyısında, Bağdat'ın 50 kilometre güneyinde.

Tarihi: Babil Krallığı'nın en parlak dönemi ünlü Kral Hammurabi dönemidir (MÖ 1792-1750). Krallık, Naboplashar (MÖ 625-605) dönemine kadar görkemini sürdürmüştü ve Naboplashar'ın oğlu 2. Nebuchadnezzar, efsanevi bahçelerin yapımcısıdır. Anlatılanlara göre, Kral bu muhteşem bahçeyi karısı için veya karısını kıskandığı için yaptırmıştı. Efsaneye göre, bahçeler Nabukadnezar'un ülkesini özleyen karısı Amyitis'i avutmak amacıyla inşa edilmiştir. Medes Kralı'nın kızı olan Amyitis, iki ülkenin ittifak kurmasını sağlamak için Babil Kralı Nabukadnezar ile evlendirilmişti. Dağlık, yemyeşil ve ormanlık ülkesinden sonra Amiyitis, Mezopotamya'nın düzlük, güneşten kavrulan topraklarına alışamamıştı. Kral, üstlerinde bahçeler olan sunii bir dağ inşa ederek, Amyitis'in anavatanına benzer bir yer kurmaya karar verdi.  Bahçeler'le ilgili en geniş bilgiyi Diodorus Siculus ve Berossus gibi tarihçilerden alıyoruz, Babil kaynaklarında ise hiçbir kayda rastlanmıyor. Nebuchadnezzar döneminden kalan tabletlerde dahi Bahçeler'den sözedilmiyor. Buna karşın kralın sarayından, Babil'den ve kentin surlarından söz ediliyor. Bu arada belirtmek gerekir ki, Asma Bahçeleri'nden sözeden tarihçilerin hiçbirisi o kadar detay vermelerine rağmen bahçeleri gözleriyle görmüş değildir. Modern tarihçilere göre Büyük İskender'in askerleri Babil'in verimli, yemyeşil topraklarından çok etkilenmişler ve geri döndüklerinde Mezopotamya'nın büyüleyici bahçelerini, palmiyelerini, Nebuchadnezzar'ın sarayını, Babil'in ünlü kulesini ve zigguratları anlatmakla bitirememişlerdi. Ötesi, ozanların ve antik tarihçilerin hayal gücüdür. Babil'in Asma Bahçeleri, Dünya'nın 7 Harikası'nın arasında böylece yerini aldı ve 20. yüzyıla kadar da bu gizem böyle sürdü. Derken birkaç arkeolog bazı kanıtlara ulaştıklarını açıkladı. Bulunan kanıt, bahçelerin sulama sistimeydi. Bu gerçek bir kanıttı.

Babil2 

Tanımlama; Ayrıntılı bir tanım için özellikle Strabo'dan ve Bizanslı Philo'dan yararlanacağız; "Bahçe dörtgen biçimindeydi, iki uzun kenarı 400 metre uzunluğundaydı. Kemerler ve küp biçiminde çeşmelerle süslüydü. Alttan başlayan merdivenler dönerek yükseliyor ve en üst terasa kadar ulaşıyordu. Asma Bahçeleri, en alttan itibaren bitkilerle doluydu. Dev ağaçlar topraktan en üst kata kadar ulaşıyordu. Tüm yapı, taş sütunlarla destekliydi, su akımı eğimli kanallar aracılığıyla sağlanıyordu ve bir sistemle sular yukarı çıkıp yine aşağıya akarken, tüm bitkileri suluyordu. Yapılanlar tam olarak bir krallık lüksünü yansıtıyordu..."

Babil'in Asma Bahçeleri, kablolar veya iplerle asılı olmak anlamında "asılı" değildi. Asılı bahçe sözü, Yunanca kremastos veya Latince pensilis kelimesinin hatalı tercümesinden gelir. Bu kelime "asılı" değil, daha çok teras ve balkon gibi "sarkan" anlamına gelir.

Strabo, bu bölümde antik dünyanın insanı için bahçenin en şaşırtıcı ve etkileyici özelliğini anlatıyor. Babil'e nadiren yağmur yağardı ve bahçenin varlığını sürdürmesi için, yakındaki Fırat nehrinin suyunu kullanarak, sürekli sulanması gerekiyordu. Bunun için nehrin suyunun yukarı taşınarak, teraslara akıtılması, her düzeydeki bitkinin sulanması gerekiyordu. Bunu yapmak için de muhtemelen bir "zincirleme pompa" kullanılıyordu.

Zincir pompa, biri diğerinin üstünde ve bir zincirle birbirine bağlı iki çarktan oluşur. Zincirin üzerine kovalar asılıdır. Alttaki çarkın altında, su kaynağının yer aldığı bir havuz bulunur. Çark döndükçe, kovalar suyun içine dalar ve suyla dolar. Zincir daha sonra kovaları üstteki çarka taşır. Burada kovalar ters dönerek, içlerindeki suyu yukarıdaki havuza boşaltırlar. Daha sonra zincir boş kovaları, tekrar doldurulmak üzere aşağı taşır.

Üstteki bahçedeki havuzun kapakları açıldığında, su, suni nehir işlevi gören oluklara salınır. Aşağıdaki pompa bir şaft ve kola bağlıdır. Köleler kolu döndürerek, mekanizmanın çalıştırıyorlardı.

Bahçe inşaatını karmaşık yapan, sadece suyun yukarı katlara taşınmasını sağlamak değildi. Bahçeye salınan suyun, bahçenin temellerine zarar vermesini önlemekte gerekiyordu. Mezapotamya ovalarında taş bulmak zor olduğu için, Babil'deki binaların çoğunun inşaatında tuğla kullanılıyordu. Tuğlalar, saman parçaları ile karıştırılan kilin, güneşte pişirilmesiyle yapılıyordu. Daha sonra tuğlalar, çimento işlevi gören zift ile birleştiriliyordu. Tuğlalar suya maruz kaldıklarında kolayca çözülüyorlardı. Babil'de çok az yağmur yağdığı için, bu durum bir çok bina için bir sorun teşkil etmiyordu. Oysa bahçenin sürekli sulanması gerektiği için, binanın temellerinin de korunması şarttı.

Yunanlı tarihçi Diodorus Siculus, bahçenin üzerinde yükseldiği platformun devasa taş bloklardan yapıldığını (Babil için olağandışı bir durum) ve bu blokların üzeri kamış, zift ve seramikle kaplandığını söyler. Bu tabakanın üzerine "topraktan süzülen suyun binanın temellerini çürütmemesi için kurşun levhalar konmuştu. Bütün bunların üzerine de en büyük ağacın büyümesine izin verecek derinlikte bir toprak tabakası yerleştirilmişti. Toprak düzlenip, düzgün bir hale getirilip, üzerine çeşitli ağaçlar ve bitkiler yerleştirilmişti. Bu bitkilerin güzelliği ve ihtişamı, her ziyaretçiyi büyülüyordu."

Bahçeler ne kadar büyüktü? Diodorus bize bahçenin yaklaşık 120 metre eninde, 120 metre boyunda olduğunu, yüksekliğinin 24 metreyi aştığını söylüyor. Diğer kayıtlarda ise bahçenin, şehir duvarları kadar yüksek olduğu geçer. Herodotus bu duvarların 106 metre yükseklikte olduğunu söylüyordu. Her hal ve şartta, bu bahçeler çok etkileyici bir görüntü oluşturuyorlardı. Ovadan yükselen yeşil, yapraklı bir sunî dağ. Ama Babil'in Asma bahçeleri gerçekte hiç var oldu mu?

Yirminci yüzyılda Babil'in Asma Bahçelerinin esrarının çözülmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. Alman arkeolog Robert Koldewey, 1899 yılında Babil'in Asma Bahçelerinin bir hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu araştırmaya başladı. Babil şehrinden geriye sadece çamurlu bir enkaz kalmıştı. Bir çok antik şehrin aksine, kentin yerinin çok iyi bilinmesine karşın, kentin mimarisinden geriye görülebilir bir yapı kalmamıştı. Koldewey, Babil'i tam 14 sene boyunca kazdı ve kentin dış duvarları, iç duvarları, Babil Kulesinin ve Nabukadnozor sarayının temelleri ve kentin merkezinden geçen kraliyet yolunu ortaya çıkardı. Güney kalesini kazarken, Koldewey taşlı kubbe tavanları olan ondört odalı bir bodrum buldu. Antik kayıtlara göre, kentte sadece iki binada, kuzey kalesinin kuzeydeki duvarında ve asma bahçelerde taş kullanılmıştı. Kazılarda kuzey kalesinin kuzey duvarı ortaya çıkarılmıştı ve duvar gerçekten de taştan örülmüştü. Bu durumda, Koldewey cidden asma bahçelerin bodrum katını bulmuş gibi gözüküyordu. Koldewey, bölgede araştırma yapmaya devam etti ve Diodorus'un sözünü ettiği bir çok özelliği bulmayı başardı. Son olarak, tabanın üç tane garip delik bulunan bir oda ortaya çıkarıldı. Koldewey, bu odanın suyu, bahçenin en üst noktasına pompalayan zincir pompaların yeri olduğu sonucuna vardı. Koldewey'in bulduğu binanın temelleri 30 x 50 metre boyutlarındaydı. Bina, antik tarihçilerin tarif ettiğinden küçük, ama gene de etkileyiciydi.

Babil1



Devamı: http://www.bilgiportal.com/v1/idx/54/1842/Tarih/makale/Babilin-Asma-Baheleri.html#ixzz1uXi3y6Jh
Türkiye'nin Bilgi Portalı

10 Mayıs 2012 Perşembe

keops piramidi

dünyanın yedi harikası ile ilgili görseller


Dünyanın Yedi Harikası Keops Pramidi
İskenderiye Feneri
Babilin Asma Bahçeleri
Artemis Tapınağı
Zeus Heykeli
Kral Mausoleus'un Mezarı
Rodos Heykeli
DÜNYANIN YEDİ HARİKASI
Keops Pramidi Keops Pramidi
Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser, Mısır'daki Keops Piramididir. Mısır'ın başkenti Kahire yakınındaki Nil Nehrinin batısında bulunan Giza Yaylasında bulunmaktadır. Büyük Piramit de denen Keops Piramidi, M.Ö. 2800 yıllarına doğru hüküm süren Mısır'ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops'un mezarıdır. İkinci büyük piramit, Keops'un kardeşi olan ve O öldükten sonra firavun olan Kefren'e aittir. Küçük piramit ise M.Ö. 2500'lü yıllarda hüküm süren Mikerinos'a aittir.

  Başa Dön
Mısır'da İskenderiye Limanı'nın karşısındaki Pharos Adası üzerine yapılmıştı. Romalılar Mısır'ı ele geçirdikten sonra burada Ptolemaios (Batlamyus) olarak anılan bir devlet kurmuşlardı. İnşaası M.Ö. 285-246 yılları arasında süren Fener, bu devletin ilk iki kralı Ptolemy-Batlamyus-Soter ve Ptolemy tarafından yaptırılmıştı. Kaidesi ile birlikte 135 metre yüksekliğinde olan fener, beyaz mermerden yapılmıştı. Tepesinde bulunan, tunçtan yapılmış büyük bir ayna 70 kilometre uzaklıktan görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu.
Başa Dön
M.Ö. 450'li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk'a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu. Babil, M.Ö. 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.
Başa Dön
Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. Tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir. M.Ö.600'lerde Efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.
Başa Dön
Eski zamanlarda Yunanlılar'ın en büyük festivali, "Tanrıların Kralı Zeus" onuruna düzenlenen Olimpiyat Oyunlarıydı. Bugünkü Olimpiyat oyunlarına benzeyen bu müsabakalarda Anadolu, Suriye, Mısır, Yunanistan ve Sicilya'dan atletler yarışırlardı. Olimpiyatlar ilk kez M.Ö. 776'da başladı. Oyunlar 4 yılda bir düzenleniyordu ve Yunan şehir devletlerinin bütünlüğünü sağlamaya yardımcı oluyordu. Yunanlılar, Yunanistan'ın batı kıyısında Peloponnesus denen bölgedeki Olimpos'ta Zeus adına bir tapınak yaptırmışlardı. Kutsal oyunlar süresince, şehir devletleri arasındaki savaşlar kesiliyor ve oyunlar için Olimpos'a (Olympia) gidecekler için güvenli bir geçiş imkanı sağlanıyordu. Oyunların yapıldığı yerde bir stadyum ve kutsal bir koruluk vardı. Yunanlılar ilk zamanlarda basit bir yapısı olan tapınağın yerine, zaman içinde oyunların öneminin artmasıyla, yeni ve tanrıların kralının adına yaraşır bir tapınak yapmak istediler. Bunun için Elis'li Libon yeni bir tapınak yapmaya başladı ve M.Ö. 456'da Zeus tapınağı bitirildi.
Tapınak dikdörtgen bir platform üzerine inşaa edilmişti. Binanın yanlarında yeralan 13 adet büyük sütun, tavanı destekliyordu. Her köşede 6 adet sütun vardı. Üçgen şeklindeki tavan heykellerle doldurulmuştu. Kolonların üzerindeki pedimentler, Heracles'in heykelleriyle süslüydü. Tapınağın içerisinde tanrıların kralı Zeus'un görkemli bir heykeli yeralıyordu.
Başa Dön
Bu mezar, Kraliçe Artemis tarafından kocası Mausoleus (Mozoles) için yaptırılmıştır. Karia Kralı Mausoleus, o zamanki adı Halikarnas olan Bodrum (O zamanlar bu bölge Karia olarak anılıyordu) bölgesinde, M.Ö. 377-353 yılları arasında hüküm sürmüştür. Pythea adlı bir mimarın eseri olan bu mezar bugün ayakta değildir. Ancak, tarihçi Plinius'un anlattıklarına göre yapılan bir resmi vardır. Karia krallığından kalma bazı sikkelerin üzerinde de bu anıtın kabartmalarına rastlanmıştır.
Başa Dön
Rodos'un ilk sakinleri olan Dor'lar, Argos'tan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan Helios'a taparlardı. Dor'lar Rodos'ta en parlak devrini M.Ö. 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. Mısır ve Fenike'nin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler. Dor'lar, Makedonya Kralı Demetrios'la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, zafer anıtı olarak ve ilahları Helios'a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar. M.Ö.281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bu haliyle Newyork limanındaki Hürriyet Heykeli'ni andırıyordu.

DÜNYANIN YEDİ HARİKASI

Konu başlıkları

 [gizle